John Wick Film İncelemesi
2014 yılında vizyona giren, Chad Stahelski ve David Leitch tarafından yönetilen, aksiyon sinemasına yeni bir soluk getiren “John Wick”; Keanu Reeves’in başarılı performansı, etkileyici aksiyon sahneleri ve derinlemesine işlenmiş hikayesiyle izleyicileri kendine hayran bırakıyor.
Film, emekli bir suikastçı olan John Wick’in huzurlu yaşantısının, her şeyden çok sevdiği eşini kaybetmesi sonrasında altüst olmasını konu alıyor. Eşinden kendisine bırakılan özel bir köpek, Wick’in dünyasında yeni bir başlangıcı temsil ederken bu masum köpeğin trajik bir şekilde kaybedilmesi, Wick’i eski günlerine dönmeye zorluyor. Eşinin ölümünden kısa bir süre önce suç dünyasını arkasında bırakan Wick, intikam ateşiyle gözü kör olmuş bir biçimde kendini eski düşmanlarının ve yeraltı dünyasının içinde buluyor.
“John Wick”; sadece aksiyon sahneleriyle değil, aynı zamanda karakter gelişimi ve derin hikayesiyle de öne çıkıyor. Keanu Reeves, John Wick karakterini sadece soğukkanlı bir suikastçı olarak değil, aynı zamanda içsel acıları ve duygusal yönleriyle de başarılı bir şekilde canlandırıyor. Reeves’in oyunculuğu, izleyicinin Wick’in duygusal yolculuğuna bağlanmasını sağlıyor. Dışarıdan bakıldığında soğukkanlı bir katil olarak görülen, “Baba Yaga” lakaplı, yeraltı dünyasının en azılı suçlularının bile adını duyduğunda kaçacak delik aradığı John Wick; aslında her şeyi geride bırakıp huzurlu bir hayat sürmek isteyen bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Eşinin ölümünden sonra hayatında sevmeye değer hiçbir şey kalmayan Wick, eşinden ona son bir hediye olarak gelen Beagle cinsi köpeği kapısında bulmasıyla içinde bulunduğu yoğun depresyon halinden bir nebze de olsa kurtularak hayata tutunuyor. Eşi ile arasındaki son bağ olan bu köpeğin, yeraltı dünyasındaki eski patronunun oğlu tarafından öldürülmesiyle kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Wick; intikam uğruna bütün şehri birbirine katan bir ava çıkıyor.
Aksiyon sahneleri, filmi diğerlerinden ayıran önemli bir unsur. Yönetmen ve yapımcı Chad Stahelski’nin dublörlük alanındaki geçmişinin, filmin aksiyon sahneleri üzerindeki etkisi bariz bir şekilde hissediliyor. Aksiyon türündeki benzer filmlerden farklı olarak, dövüş sekanslarının çoğunda tek bir kamera açısından uzun süren kesintisiz sahneler izliyoruz. Yönetmen, dövüş sahnelerini mükemmel bir koreografiyle birleştirerek izleyiciye görsel bir şölen sunuyor. Uzun plan bölümleri, aksiyonun dinamizmini ve gerilimini artırırken Wick’in ustalıklı dövüş teknikleri de filme ayrı bir değer katıyor. (Keanu Reeves’in filme hazırlanmak için özel kuvvetlerden aylar süren dövüş ve silah eğitimleri aldığını da unutmayalım.) Ayrıca, aksiyonun sadece bir görsel unsur olarak değil, aynı zamanda karakterin motivasyonunu ve hikayeyi ilerleten bir araç olarak kullanılması da filmin öne çıkan özelliklerinden biri.
“John Wick”; estetik bir atmosfer yaratmada da oldukça başarılı. Film, neon ışıklı sahneleri ve özenle seçilmiş mekanlarıyla dikkat çekiyor. Bu görsel unsurlar, aksiyonun yanı sıra filmi derinleştiren ve atmosferini güçlendiren unsurlar arasında yer alıyor. Amerika’nın en büyük şehirlerinden biri olan New York’ta geçen film, şehrin kaotik ortamını seyirciye ustalıkla aktarırken aynı zamanda John’un içinde bulunduğu suç dünyasını da yaşadığımız “normal” dünyaya güzelce yediriyor.
Hikaye; sadece intikam temasını işlemekle kalmıyor, aynı zamanda suç dünyasının iç yüzünü ve bu dünyanın kurallarını detaylı bir şekilde ele alıyor. Karakterler arasındaki dinamikler ve suç dünyasının karmaşıklığı, izleyiciyi hikayenin içine çekiyor. “Continental” otellerinin ve bu otelleri kullanan suçluların, gerçek dünyadan ayrı bir para birimleri bile var.
Özetle “John Wick”, aksiyon türünde önemli bir dönemeç olarak kabul edilebilir. Sadece aksiyon severlere değil, derin hikayesi ve karakter gelişimi ile her renkten izleyici kitlesine hitap ediyor. Keanu Reeves’in muazzam performansı, etkileyici aksiyon sahneleri ve atmosferik unsurlarıyla “John Wick”, aksiyon sinemasında unutulmaz bir iz bırakıyor.
Comments